18 Mayıs 2009 Pazartesi

Sadece Sevdim Seni









Yasaklar diyarından derviş gibi geçerek,
Gözyaşlarımdan kalbime ılık ılık süzülerek,
Lisan-ı aşk ile, ''aziz ve sevgili dostum'' diyerek,
Sinemden vurdun beni, en kalb-i muhabbetinle.

Bir bebeğin düşlerinde gördüğü, melekler gibi gülerek,
Perdelerime yansıyan gökkuşağının renklerine bürünerek,
Hükmettin ruhumun en ince dallarına..
Sen; seni, hercai kelebek...
Kah kondun, kah uçtun, ıslak kirpiklerime.

Bir ilahi sedası mıydı uzaklardan gelen?
Bir nur halesi miydi etrafımda pervane gibi dönen?
Karanlık gecemin ayazında,
Sabah rüzgarı mıydı tenimde esen?
Hançer-i aşkını sapladın da gittin, dertli yüreğime.
















Bir çöl güneşinin sıcağında, içtiğim su gibi sevdim seni...
En kutsal kitabımı okuduğum kadar,
Dudaklarımdan dökülen harfler gibi sevdim seni.
Mekke çöllerinin bir garip yolcusu gibi...
Avuçlarımda yitirdiğim aşkın, serabı mı oldun şimdi?

Gecemin engin deryasında yüzerdi gizlerim...
Gizlerimin tutsağı idi hep hayallerim.
Serseri bir kurşun çıkardı su yüzüne!
Elveda derken, sürgün etti gözlerine.

Hani erişilmeyen bilinmezliği sevgimizin?
Hani göğe çıkan ebediyeti dostluğumuzun?
Şimdi sen yoksun, aziz ve sevgili dostum...
Ateşlerde mi yanayım, aşkına mı sığınayım?









Bir gülü kokladığım gibi sevdim seni,
Dualara inandığım kadar sevdim seni,
Elveda deyişinle acıya dönüştü sözlerin...
Ömrümün tadı acılarda mı kaldı şimdi?

Bir ağacın toprakta eriyen çiçekleri miydi sevgimiz?
Bir yıldızın geceden kaydığı kadar mıydı aşkımız?
Ölümsüzlüğünü yüreğimde öldürdüğüm gibi sevdim seni,
Cennet'i özlediğim kadar, yollarında yürüdüğüm gibi sevdim seni...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Unut Beni Can!…


Bu kaçıncı gece hasretinle yandığım
Kaçıncı gece yıldızları yıkadığım gözyaşlarımla?
Mesafeler yırtıldı hıçkırıklarımla
Bosnalı kadınlar duydu feryadımı.
Sen, sen duymadın mı can?

Ne vardı bu kadar uzak yerlerde açacak?
Benden uzak o iklimlerin,
Benden uzak o şehrin,
Kahrolası o kalabalıkların
Benim kadar ihtiyacı mı vardı sana,
Benim kadar hasret çekti mi
Kahrolası o şehrin semaları,
Benim kadar yandı mı?
Ne vardı can?
Ne vardı uzak iklimlerde açacak?
Ne vardı kendimizi bu kadar kahredecek?
Kara trenler umut olmamalıydı,
Uzayan yollarda kalmamalıydı bakışlar.
Dünya, bir tek nokta olmalıydı can…
Bir tek noktada doğmalıydık.
Dönüp dönüp sana varmalıydı yollar,
Ben, hep hasret türküleri söylememeliydim,
Sen, hep hasret şiirleri okumamalı.
Hasret diye bir söz olmamalıydı lügâtlarda
Geceler boyu hergün göz yaşlarımla ıslanmamalıydı yıldızlar.

Gönlüm bu sevdaya dar gelir oldu
Boğuyor karanlıklar can…
Mesafeler kurşun oldu amansız,
Feryadıma şahit oldu yıldızlar
Can… Can…
Hasretin ağır bir yük omuzlarımda.
Ben çekmekten usandım,
Sen usanmadın mı?

Bildim, bitmeyecek bu hasret!
Uzak iklimlerde açmış iki çiçeğiz.
Hangimiz gelsek diğerinin yanına,
Kuruyup, kaybolacağız.
Ben, kıraç topraklara döndüm can,
Ben, kurumuş dereler gibiyim.
Issız mağaralarda kaldı umudum.
Belli bu sevda kahredecek bizi,
Unut be can…

Unut bu sonu gelmez sevdamızı…
Bırak yeni güneşler doğsun semalarında
Bulutlar gizlemesin yıldızlarını
Yeniden başlasın herşey
Yeniden doğ bensiz şafaklarda.
Unut can,
Unut senin için yazdığım sevda şiirlerini.
De ki; bir rüya idi bitti.
De ki; bir hayaldi,
Solgun aynalarda yansıyan.
De ki; bir romandı,
Sonu koskoca bir hiçle biten.
Unut beni can,
Unut vakit varken…
Bırak hasretin bana kalsın.
Varsın cehenneminde kavrulsun gönlüm.
Ben yine her gece saçlarını koklayayım uzak yıldızlarda.
Gözlerimde takılı kalsın hayalin.
Sen unut can,
sen unut!
Kahredersem,
Milyon kere kahrolayım !